SABAHATTİN ALİ KİMDİR?

SABAHATTİN ALİ KİMDİR?
Karadeniz kökenli bir aileden gelen Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907 doğumludur. Hayata gözlerini Edirne’nin Eğridere ilçesinde açtı, fakat babasının görevi sebebiyle sık sık yer değiştirdi. İlköğretim hayatını da dolayısıyla farklı okullara giderek tamamladı. İlk olarak İstanbul’daki Füyûzâtı Osmâniye Mektebi’ne başladı, sonra babasının tayini nedeniyle Çanakkale İptidai Mektebi’ne devam etti. Sabahattin Ali’nin okula devam ettiği bu yıllarda seferberlik ilan edildi. O yıllarını yazdığı anılarında; şehrin her tarafının bombalandığını, otururken etraflarına mermilerin yağdığını ve çok korkulu günler yaşadıklarını anlatır.
Sabahattin Ali’nin babası Ali Selahattin Bey zabit görevlisiydi, bu nedenle görev icabı sık sık şehir değiştirmek zorunda kalıyordu. Eşi Hüsniye Hanım ise kendisinden 16 yaş küçüktü. Ruhsal sorunları olan Hüsniye Hanım defalarca intihar eğiliminde bulundu. İki oğlu arasında adaletli davranmayan Hüsniye Hanım, diğer oğlu Fikret’i daha çok sevmiş ve kollamıştı. Sabahattin Ali bir yazısında, kardeşi Fikret’in oldukça şımarık, işe yaramaz ve külhanbeyi biri olduğunu ifade eder.
Çanakkale’de kaldıkları dört yılın ve savaşın ardından babası kalp hastası oldu. Zaten dirayetli bir kişiliği olmayan annesi ise bu dönemden sonra bir psikolojik rahatsızlık olan histeri hastalığına yakalandı. Daha sonra İzmir’e yerleşen aile ekonomik olarak çok zor günler geçirir. Anne sürekli sorun çıkarırken, Sabahattin Ali geçimlerini sağlayacak parayı bulabilmek için babasına yardım etmektedir. Bu süreç içerisinde aileye Suha adını verdikleri bir kız çocuğu, yani üçüncü kardeş katılır.
SABAHATTİN ALİ'NİN HAYATI

İlköğrenimini İstanbul Füyûzâtı Osmâniye Mektebi’nde ve Çanakkale’deki İptidai Mektebi’nde tamamlayan Sabahattin Ali, ardından Edremit İptidai Mektebi’ni bitirir. 1921 yılında buradan mezun olur ve bir sonraki yıl Balıkesir Muallim Mektebi’ne yazılır. Yani öğretmen olma yolunda ilk adımını atmıştır. Sabahattin Ali’nin yazmaya olan tutkusu o yıllarda kendini gösterir. Okul hayatı boyunca birçok şiir ve hikaye yazarak gazetelere göndermeye başlamıştır. Sabahattin Ali okul hayatı boyunca kendini sanat alanında geliştirecek aktivitelerde bulunmuştur. Arkadaşlarıyla çıkardığı okul gazetesinin yanında sürekli gittiği tiyatro ve sinemalar da, onun sanatçı kimliğinin gelişmesinde faydalı olmuştur.
Balıkesir Öğretmen Okulu’na devam ettiği yıllarda bir dönem ruhsal bunalıma giren Sabahattin Ali intihara kalkışır. Bunda okul müdürünün kendisini ailesinin yanına göndereceğine dair yaptığı uyarının da etkisi olduğu düşünülüyor. Okulun disiplininden sıkılan S. Ali, bir gün gerçekten de intihara kalkışır. Bunun üzerine okul müdürü onu ailesinin yanına yollamaktan vazgeçtiğini açıklar. Ancak bir süre sonra kendi isteğiyle İstanbul Muallim Mektebi’ne naklolur. Öğretmenlik eğitimine burada devam eden Sabahattin Ali, 21 Ağustos 1927 tarihinde okulunu bitirir ve öğretmenlik diplomasını alır.

SABAHATTİN ALİ'NİN ÖĞRETMENLİK YILLARI

Öğretmenlik eğitimini tamamlayıp, diplomasını alan Sabahattin Ali Ankara’ya dayısının yanına gider. Dayısı başhekim yardımcısı olarak çalışır ve görev yeri bir süre sonra Yozgat olarak belirlenir. Araya soktuğu hatırlı kişiler sayesinde yeğenini de yanına almayı başarır. Sabahattin Ali’nin ilk görev yeri ise Yozgat Merkez Cumhuriyet İlkokulu olmuştur. Yozgat’ta yaşadığı süre boyunca da birçok şiir ve öykü yazdı ancak bunları okuyacak bir kitle bulamadı. Arkadaşı Nahit Hanım‘a yazdığı bir mektubunda o günleri; “Burası beni muhakkak çıldırtacak. Ne basit muhit Yarabbi… Düşün kardeşim konuşacak bir insan bile yok. Hepsi alelade, hepsi dümdüz. (…) Ahali fesat, dedikoducu. Kendimi yalnız okumaya verdim.” sözleriyle anlatmıştır.
Neyse ki Yozgat macerası sadece bir yıl sürdü ve Sabahattin Ali yeniden İstanbul’a döndü. O dönemde büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, öğretmen okullarından mezun olan kişileri yabancı dil öğrensinler diye yurt dışına yolluyordu. Sabahattin Ali de 1928 yılında, beş kişilik bir grupla Almanya’ya gönderildi. 1930 yılında Almanya’dan döndü ve Bursa’nın Orhaneli ilçesinde bir okulda öğretmenliğe başladı. Kısa bir süre sonra Gazi Terbiye Enstitüsü’nün yaptığı Almanca sınavına girdi ve Aydın Ortaokulu’na Almanca öğretmeni olarak atandı. Aradan çok geçmeden komünizm propagandası yaptığı suçlamasıyla ceza aldı ve Aydın Hapishane’sine sevk edildi. Birkaç ay süren cezası bittikten sonra bu kez yine Almanca öğretmeni olarak, Konya Ortaokulu’na atandı.
Yazımıza başlarken usta yazarın çok çalkantılı bir hayatı olduğundan bahsetmiştik hatırlarsanız. Konya’ya atanan Sabahattin Ali burada da rahat yüzü görmedi ve yine kaleminin cezasını çekti. Bir toplantıda okuduğu şiiri sebebiyle 14 ay hapis cezasına maruz kaldı. Elbette üst üste gelen hapis cezaları onun memurluktan atılmasına sebep oldu. Konya Cezaevi’nde bir süre kaldıktan sonra, o meşhur Sinop Cezaevi’ne nakledildi. Cezaevinde yattığı süre boyunca gecelerini okuyarak, gündüzlerini ise yazarak geçirdi. Hepimizin bildiği ve sonrasında bestelenerek şarkı yapılan Aldırma Gönül ve Göklerde Kartal Gibiyim şiirlerini, işte burada yatarken yazmıştır.
Cezasını tamamlayarak serbest kalan yazar, yeniden memur olabilmek için ilgili yerlere başvuruda bulundu. Ancak aklanması için eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispatlaması gerekiyordu. Çünkü ceza yemesinin asıl sebebi Mustafa Kemal ve İsmet İnönü gibi devlet büyüklerini yerdiği yönündeki izlenimdi. Sabahattin Ali her ne kadar bunu onaylamayıp kendini komünist olarak görmese de, istenilen şeyleri yaptı. Ondan Atatürk hakkında bir kaside yazması istendi. Atatürk’e sevgisini anlattığı “Benim Aşkım” adlı şiiri Varlık dergisinde yayınlandı. Memurluğa yeniden alınmak için epey bir süre bekleyen S. Ali, en son Mustafa Kemal Atatürk’ün izniyle Ortatedrisat Şube Müdürlüğü’ne atandı. Bundan sonra memuriyet hayatına öğretmenlik dışındaki görevlerde devam edecekti.

SABAHATTİN ALİ'NİN ÖLÜMÜ

Usta yazar her ne kadar sol görüşlü olması ve komünizmi desteklemesi sebebiyle defalarca ceza alsa da, aslında hiçbir zaman bir komünist olmadığını dile getirir. Yazdığı yazılar hem sağ hem de sol kesimi eleştiriyordu. Bu nedenle de birçok kişi tarafından tepki topladı. Bir dönem Aziz Nesin ile birlikte Markopaşa dergisini çıkardı. Dergide siyasi ve mizahi yazılar yayınlanıyordu. Çok kısa bir süre içerisinde ciddi oranda tiraj yakalayan dergide, isimsiz yayınlanan bazı yazılar yüzünden Sabahattin Ali bir kez daha hapis cezasına çarptırıldı. Bu cezası bittikten sonra Ali Baba dergisini çıkardı ve yine yayınladığı bir öykü olan Sırça Köşk nedeniyle hüküm giydi.
1947 yılında serbest kaldıktan sonra geçimini sağlamak için nakliyecilik işine başladı. Bu mesleği seçmesinin nedeni sadece ailesini geçindirecek parayı kazanmak değildi. Aynı zamanda yeni yerler, yeni insanlar görerek, yazıları için gerekli hikayeleri toplamayı amaçlıyordu. Yurt dışına çıkmak istiyordu ama pasaport alması imkansızdı. Bir gün Edirne’ye peynir götürme bahanesiyle yola çıkar. Asıl amacı yasal yoldan geçemediği sınırı aşarak, Avrupa’ya ulaşmaktır. Kaçması için ona yardım edecek olan kişi silah çalma suçundan ordudan ihraç edilen, Ali Ertekin adındaki bir subaydır.
Bu iki isim bir kamyonda Kırklareli’ne doğru yola koyulurlar. Ali Ertekin tarafından öldürülen Sabahattin Ali’nin yaşam öyküsü de, bu yolculukta son bulacaktır. Ali Ertekin savcılığa ifade verir vermesine de, hep bir tutarsızlık vardır. Daha sonraki yıllarda farklı basın organlarına verdiği röportajlarda da bu tutarsızlık devam eder. Bu nedenle yazarın katli konusunda hala aydınlanmayan noktalar vardır. Ali Ertekin bir ifadesinde Sabahattin Ali’nin yol boyunca kitap okuduğunu, birinde Türkiye’de komünist hareketler başlatacağını söylediğini, başka bir açıklamasında ise milli hislerini tahrik ettiğini söyler. Yolculuğun devamında ise elindeki sopayla Sabahattin Ali’nin başına defalarca vurarak öldürdüğünü belirtir.
Teşhis edilmesi neredeyse imkansız olan cesedini 16 Haziran 1948 tarihinde bir çoban bulur ve jandarmaya teslim eder. O dönemlerde insanları kaçak yoldan sınır dışına geçiren bir şebeke varmış. Ali Ertekin de meğerse bu şebekenin üyelerinden biriymiş. Peki bu adam sizce hak ettiği cezayı aldı mı dersiniz? Tabi ki hayır! İdam cezasına çarptırılmasına rağmen sadece 4 yıl ceza alarak özgürlüğüne kavuştu. Yazarın ölüm yeri, ne şekilde gerçekleştiği, kimler tarafından kararlaştırıldığına dair o kadar çok şey yazılıp çizildi ki… Kimisi bunun MİT tarafından yapıldığını söylüyor, başka biri tarafından öldürülüp suçun Ali Ertekin üzerine kaldığını söyleyenler de var. Bir diğer iddia ise, cesedi teşhis edilemeyecek kadar kötü olduğundan, aslında ölmediği ve yurt dışına kaçtığı yönünde.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sofokles hayatı, eserleri

Euripides Hayatı:

ZİYA OSMAN SABA KİMDİR?