SALAH BİRSEL KİMDİR?HAYATI,EDEBİ KİŞİLİĞİ,ESERLERİ
SALAH BİRSEL KİMDİR?HAYATI,EDEBİ KİŞİLİĞİ,ESERLERİ

İlk şiirleri 1937'de "Gündüz" dergisinde yayınlandı. 1940-1950 arasında "İnkılapçı Gençlik", "Sokak", "İnsan", "Seçilmiş Hikayeler" gibi dergiler şiirlerine yer verdi. "Yenilik", "İnsan", "Sokak" ve "Nokta" dergilerinin yayını çalışmalarına katıldı. Şiirleri öncelikle zekaya, ince alaya dayanan yergi ağırlıklı şiirler. Garip ve İkinci Yeni akımlarını kendine göre yorumlayarak uzaktan izledi.
Şiirlerinde halk şiirine yaklaşan bir söyleyiş yöntemine ulaştı. Yalın üslubu, hoşgörülü konu seçimleri ve ince alaylı yaklaşımıyla, kendine özgü farklı bir yerde bulundu.
Asıl ününü 1970'lerde peş peşe yayınlanan "denemelerle" kazandı. Günlük konuşma dilinde pek az bilinen sözcük ve deyimlerden başka, kendi yarattığı ilginç deyişleri de sıkça kullandığı ve anlatımına egemen kıldığı alaycı tavrıyla bu denemelerde özgün bir üslup yarattı.
"Salâh Bey Tarihi"ni oluşturan "Kahveler Kitabı", "Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu", "Boğaziçi Şıngır Mıngır", "Sergüzeşt-i Nono Bey", "Elmas Boğaziçi" ve "İstanbul-Paris" kitaplarında, geçmişin İstanbul kahvelerini, Beyoğlu ve Boğaziçi'nin sanat çevrelerini anlattı.
1990'larda büyük bir coşkuyla tekrar şiire döndü. İroni ve humor özellikleri taşıyan şiirleriyle modern şiirimizi tema ve dil bakımından demokratlaştırdı, geliştirdi.
Salah Birsel'in Eserleri
ŞİİR:
- Dünya İşleri (1947)
- Hacivat'ın karısı (1955)
- Ases (1960)
- Kikirikname (1961)
- Haydar Haydar (1972)
- Köçekçeler (1981)
- Bütün Şiirleri (1986)
- Varduman (1993)
- Yalelli (1994)
- İnce Donanma (1995)
- Rumba da Rumba (1995)
- Yaşama Sevinci (1995)
- Çarleston (1995)
- Baş ve Ayak (1997)
- Sevdim Seni Ey İnsan (1997)
DENEME, ELEŞTİRİ, GÜNLÜK:
- Şiirin İlkeleri (1952)
- Günlük (1955)
- Sev Beni Sev (1957)
- Kendimle Konuşmalar (1969)
- Şiir ve Cinayet (1975)
- Kahveler Kitabı (1975)
- A Beyoğlu Vah Beyoğlu (1976)
- Kuşları Örtünmek (1976)
- Kurutulmuş Felsefe Bahçesi (1979)
- Boğaziçi Şıngır Mıngır (1980)
- Halley Kimi Kurtarır (1981)
- Paf ve Puf (1981)
- Hacivat Günlüğü (1982)
- Sergüzeşt-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi (1982)
- Amerikalı Tolstoy (1983)
- İstanbul-Paris (1983)
- Bir Zavallı Sarı At (1985)
- Yapıştırma Bıyık (1985)
- Şişedeki Zenci (1986)
- Asansör (1987)
- Kediler (1988)
- Aynalar Günlüğü (1988)
- Seyirci Sahneye Çıkıyor (1989)
- Bay Sessizlik (1990)
- Nezleli Karga (1991)
- Yaşlılık Günlüğü (1992)
- Gandhi ya da Hint Kirazının Gölgesinde (1993)
- Gece Mavisi (1994)
- Papağanname (1995)
- Yanlış Parmak (1996)
ROMAN:
- Dört Köşeli İnsan (1961)
İNCELEME:
- Fransız Resminde İzlenimcilik (1967)
- Goethe (1972)
ÖDÜLLERİ
- "Keçi Çobanı, Kuzu Çobanı" denemesi ile TRT Deneme Sanat Ödülü (1970)
- "Şiir ve Cinayet" kitabıyla TDK Deneme Ödülü (1976)
- "Yaşlılık Günlüğü" adlı günlüğüyle Sedat Simavi Edebiyat Ödülü (1986) (Türkiye'de günlük türünde yazılmış bir esere verilen ilk ödül)
- "Varduman" adlı şiir kitabıyla Necatigil Şiir Ödülü (1994)
Şiirlerinden Örnekler
AŞKSIZ
Aşka inanmıyor gençler şimdilerde Tutkuları beden eğitimini aşmıyor Gözyaşları kullanılmıyor, bu bir Üzüntüler gerekli sayılmıyor. Erkeklerin gönülleri tıkanık, bu iki Sevgililer yollarda beklenmiyor Kadınlar bile bezgin, hoyrat Yeminler tutulmuyor.
Başlar uçurulmuyor, bu üç
Zehirler içilmiyor İsteksiz, şaşkın bu gençlik Kitaplarda güller kurutulmuyor.
Şairler aşkı anmıyor, bu dört
Fuzûlîler Nâilîler bilinmiyor Bağırtılı çıplak bir kuşak salonlarda Mumlara derdler açılmıyor.
BİLDİRİ
İnanın sözüme şairler
Üçer beşer söneceğiz Yirmi ikiye varmadan Rüştü gibi öleceğiz.
Budur size doğru haber
Sapır sapır düşeceğiz Bütün aptallar duracak Biz gideceğiz.
Ya tıkanacağız sofrada
Ya merdivende kalacağız Kırk yedide Sait gibi Topraklara gireceğiz.
Kimse bakmayacak suratımıza
Gün güne azalacağız Üç beş şiir yazmadan Ortadan silineceğiz.
Benden size bu kadarı
Öleceğiz şairler öleceğiz Orhan Veli gibi sokakta Düşüp tükeneceğiz...
SUZ-İ DİLÂRA
Ben yaşın on sekizinde Delilikler divanelikler ettim Fındık fıstık yükledim şileplere Çımacılarla gün kavşağına gittim
Senin bildiğin işler
Benim bildiğim işler değildi Ben her Tanrının günü Kırlarda gezindim
Ben yağmur sularıyla yaşadım oluklarda
Toprağın içine geçtim Dört mevsim kapında ben Ağaç gibi bekledim
Bendim nehirden su taşıyan
Odun yaran ormanda Islık çalarak şehre Üzümcülerle giren bendim
Benim aklımdan geçenler
Senin aklından geçenler değildi Ben 10 yıl İstanbul’da Sensiz ayak teptim Ben yaşın on sekizinde Bir hayli serüven geçirdim İsmimi yazdım vapurlara Delilikler divanelikler ettim.
YALNIZLIK - II
Yalnızsın doğarken yaşarken
Ey incik ey mincik Ozansan ressamsan Yalnızsın yalnız
O kekeme yaşamlar
O çelimsiz günler Çevren öpücükle kaynaşsa da Yalnızsın yalnız
Seni kaçırırım diye fıslasa biri
Sarılsa sana pembe beyaz Erguvanlar bordolar laciler Karanlıkta ışıkta Yalnızsın yalnız.
HACİVAT'IN KARISI
Hacivat’ın karısı İncecikten yeldirmeli Göz kaş oynatmalı Gerdan kırmalı Belden sarmalı.
Gülmeli, güldürmeli.
Rakı süzmeli
Âşık üzmeli Şiir düzmeli.
Hacivat’ın karısı
Beyoğlu’nda gezmeli...
HAYDAR HAYDAR
l
Aman Haydar tabip Haydar Öldürdün beni Ne bu leylak birikimi
ll.
Benim sözüm tapulu Ak koyun kara koyun Nerden girdin usuma
lll.
Dur Haydar dur Sen verdin sözcükleri bana Sen baksana leylaklarıma
lV.
Bekliyoruz süslü baylar gelecek Ceplerinde taşbaskısı bir horhor Koklamaya süslü sümbül
V.
Ben bağırmasını bilmem Ateşlemeler sırasında Keçi kanı içen çoban bana mı
Vl.
Gitme koyunlar beni öldürürsün Yıllarca rock-rock Ben kuru ağıllarda
Vll.
Ufak o kadar ufak horhorlar Varsa bir çılgın leylak ben içindeyim
Vlll.
Şimdi var o yeniden Ulaşıma kapalı Ateş yanmazsa tütün yanmalı
lX.
Çıkıp gelirse sonunda koyunlar Oturup beklesin odasında Kara kıyma gözlü bir giyotin
X.
Sen bilirsin Haydar Doğarken ve ölünce Ölü horhor kokusu.
KAHVE
İçilmezmi ki yemek üstüne de şöyle bir kahve
Az şekerli çok kaynamış veya sade Konuşulsun fiskos edilsin Sürülsün bir yandan da havagazına cezve Hayal vericidir gönül açıcıdır Isınmış suda höpürdedikçe telve Kalmaz bu fokurdamayla köpük kalmaz ama Başka olur Hacivat’a başka lezzet verir Sonunda Kamer Hanım’ın eliyle uzatılan kahve.
KÖÇEKÇE
İsterse darbuka gelsin önden
İster keman çıksın ortaya Üşüşsünler üşüşsünler Odaya dolsunlar evveli.
Ut atılsın bir türkü çağırsın
Tambur kıpırdasın yerinde Tımbındasınlar tımbırdasınlar Pencereyi titretsinler pencereyi.
Zıvanadan çıksın derken her biri
Ötsün zurna, alabildiğine Davul gümbürdesin dümbelek dümbürdesin Bir köçekçe başlasın sevda yerine.
PİNEKLEMEYE ÇAĞRI
Duralım efendiler biraz Koşmıyalım öyle delice Yormıyalım kalbimizi Katmerlendirip gerdanımızı Oturalım efendiler biraz.
İstiyen dikilsin gönlünce
Çökelim biz yere şöyle bir Açalım ağzımızı ilkin Gerelim omuzlanmızı sonra Giderek bayıltıp gözlerimizi Esneyelim efendiler biraz.
Aldırmıyalım öyle üç beşe
Yayalım göbeğimizi iyice Dönelim sırtımızı işe akla Acıyan çıkmaz sonra halimize Vakitken çocuklar büyükler henüz Pinekleyelim pinekleyelim Horlayalım efendiler biraz.
MEYDANDAN GEÇEN KIZLAR
Beşi onu bir gelirdi kızların Vücutlar dimdik, saçları darmadağın Dağılmasını beklemezlerdi kalabalığın Allık, pudra, düzgün, hem de bir yığın Beşi onu bir gelirdi kızların.
Ayrı bir tavırla geçerlerdi önünden karpuzların
Koşarak, durarak, gülerek Kimi zaman atak, kimi zaman ürkek Akıllarında tek düşünce erkek Beşi onu bir gelirdi kızların.
Onlar aşığıydı delicesine sazların
Düşmezdi dillerinden hiç Bimen Şen merhum Öylesine çalım, öylesine kurum Ağızlarında horoz şekeri ve latilokum Beşi onu bir gelirdi kızların...
SALÂH BİRSEL’İN SON MACERALARI
Oysa şu şiir göründüğünden de kısadır Masanın üstünden sarkan göz kızındır Buselik makamında bir nağme sazındır Salâh Birsel of eder besbelli mahzundur Bir yol iki kalp arasında uzundur Oysa şu şiir göründüğünden de kısadır Oysa aşkları ağlamaklı kılan tasadır Kız pencerede oğlan pencereden uzaktır Bir lâf atsın hani yok mu yasaktır Al götür beni yarin dudağına deyen bardaktır Bu durum iflâh etmez gayri muhakkaktır Oysa odayı dolaşılmaz hale koyan masadır.
SEVECEN
Düşün ey yorgun kalbim İlk pırpırlarını düşün Titremelerini ürpermelerini Hışırtılarını anımsa
İstesen de istemesen de
Yakında pilin bitecek Bodurlar yerdenyığmalar Seni top tüfeğe yedirecek
Herkes yassıburun
Herkes leşko karın Sen sevecensin onlara sarılırsın Onlar sevecendir sırtlarını dönerler
Utanmak ortadan defoldu
Yüksek gradolular yok artık Naralansa da aşklar Her bucak alnıçatlaklarla dolu
Elinde kapalı bir koridor
Ey kalbim ilk gençliğini düşün Yüzüne gölge düşmemiş Şanlı günlerine tutun. |
KİKİRİKNAME
Sizinkisi de gülmek mi a kikirikler Gülünce şöyle sunturlu gülmeli Bir iki üç dişleri göstermeli Sırıtmalı değil zangır zangır gülmeli.
Yakaları kolalatmalı bir iki üç
Bir iki üç başları doğrultmalı Boşuna değil bu öğütler inanın Gülünce sabah akşam gülmeli.
Ceketler kavuşturmalı bir iki üç
Köşelerde değil ortalarda gülmeli Düğmeleri parlatmalı zamanında Gülünce şapkalarla gülmeli.
Bir iki üç sayıyla bükülmeli
Sırayla değil hep birden gülmeli İşin bütün inceliği burda a kikirikler Gülünce dişleri göstermeli..
BİR ŞAİR NE ZAMAN ÖLÜR
Bir şair ne zaman ölür? Bütün şiirleri yazdıktan, güldükten sonra mı bütün gülücükleri yoksa yere düşüp yarılınca mı aklı yoksa yol şaşınca mı dingili kırılıp tenhasında uzanınca mı şarampola?
Yoksa belipester (1) ve yorgun
dağılınca mı gözleri ya da düşleri yitince mi ya da acıyıp tüm gerçekler savrulunca mı?
Kıpırdayınca mı ya da
çiçeklerin gülü yapayalnız ve ipimilâh (2) kaldıktan sonra mı? Bir şair ne zaman ölür yoksa kimse görmeden masaya bırakınca mı kadehini Turgut Uyar?
EKMEK HAKKI
Yaşamım boyunca tüm Hızlı bisiklet sürdüm Sağa baktım sola uzandım Helak felak oldum
Kırık gönül taşıdım
Üzünç zehiri öptüm Kalktım oturdum yüreğime Kızgın kurşun akıttım
Hayın öküz gibi bakardı
Çevremdekilerin çoğu Ama kulak asmazdım ben Savımda yolumda direnirdim
Akıllı bir silahtı kafam
Hiçbir krallığa yanaşmadım Bilin ki laba luba Laflara da el atmadım
Uy tuz ve ekmek hakkı
Olmalı değil mi insanların Gelin görün söz hakkı da Kimseye tanınmamıştır
Bre hay okurlar aferinciler
Ne gördümse sizden gördüm Uzaktan selamlarınız bile İçimi sımsıcak tutmuştur.
GÜNEŞ VE KERTENKELE
Bir yorgunluktur kimi zaman güneş Hafızayı bunaltır yer yer sıcaklıklar Tozlara bürünür de tabiat denen leş Bıkkınlık alabildiğine bıkkınlık başlar Bir yorgunluktur kimi zaman güneş.
Bağırmanın çırpınmanın sonunda gene bu
Bir güneş ki eskitir her an bizi Yüzyıllar ağırlığınca bir uyku Kemirir ve uyuşturur düşüncemizi Bağırmanın çırpınmanın sonunda gene bu.
Genç kızlar ateşli dullar uyuyamıyanlar.
Darmadağın görürler ışıkta eşyayı Hele kisbet içindeki erkekler o pehlivanlar Güneş ve ter sanırlar bu dünyayı Genç kızlar ateşli dullar uyuyamıyanlar.
Güneşe diığmekle kasılır hele hayvan yüzleri
Bukalemunlar timsahlar ve bütün yılanlar Ya burun buruşur suratta ya vücutta deri Yürüyün ey kertenkeleler bir serinliğe kadar Güneşe değmekle kasılır hele hayvan yüzleri
Ey kertenkele bir karanlığa atıl ve yürü
Karışır senin de yüreğindeki hız bir gün Bir gün ne güneş kalır aklında ne yanında sürü Sen aydınlık içinde şaşkın ve ölgün Ey kertenkele bir karanlığa doğru atıl ve yürü.
GÜZİN’İN GENÇLİK YILLARI
Ben Güzin’i düşünürken Güzin’in de düşündükleri vardı İnce inceydi parmakları Minnacık bir yüzü vardı.
Güzin’in aklında
Atlar arabalar Daha başka erkekler Başka hayatlar vardı.
Güzin’in kedileri vardı
Benim gibi okşanmak isteyen Ama sevdanın adı geçsin Güzin kaşlarını çatardı.
Güzin masalların da Güzin’i
Şehzadeler Güzin’in de şehzadeleri Bir büyük defter tutar Güzin’in hayalleri.
Ben odada otururken
Güzin’in oturduğu odalar vardı Kendisine ait bir yatağı Kendi uykuları vardı...
İSTİKLÂL CADDESİ
Caddelerden İstiklâl Caddesi Havuzdur da havuzdur Kadınlarla ördekleri Dolaşır şıpıdak şıpıdak.
İstiklâl Caddesi'nde dükkânlar
İki yandadır da iki yandadır Vitrinlerden incik boncuk Şıkırdaktır da şıkırdaktır.
İstiklâl Caddesi dediğin
Antep kilimine benzer Beyazlar, yeşiller, karalar Fırıldaktır da fırıldaktır.
İstiklâl Caddesi'nde dullar
Cımbızlarıyla dolaşır Baldırınan eksik eteknen Kıkırdaktır da kıkırdaktır.
Akşamları İstiklâl Caddesi'nde
Çiçekler kokulanır da kokulanır Karanfillernen afişler Fıkırdaktır da fıkırdaktır.
Caddelerden İstiklâl Caddesi
Uzundur da uzundur İstiklâl Caddesinde bekârlar Dolaşır şıpıdak şıpıdak...
JALE
Ben takma gönülle yaşamadım Gün gece açık denizden geçtim Saçlarımı dağıtır gibi Sevilerimi dağıtmadım.
Bir avuç gülücükle he mi
Nereleri fırlandım dolandım Senin sesinle kilitlendim Senin sesinle çözüldüm.
Bakışın zağlısına paha yetmez
Geldiğinde hiç gitmese gözler tatlı Nenno nenno nenno Ben en çok sana vuruldum...
KAMER HANIM
Gün gelecek KAMER HANIM Gençliğini düşünecek Hafifçe daralacak kalbi Mutfağa doğru gidecek.
Yumurtayı çırparken kasede
Durup saçlarını çözecek. Şurup kaynayacak bir kenarda Hatıralar üşüşecek.
Ve yayıldıkça mutfağa pasta kokusu
O da endamını gerecek Bir tabak alacak raftan HACİVAT beni sevmişti sahi deyecek.
Gün gelecek KAMER HANIM
Boyuna pasta pişirecek..
KARA SEVDA
Çok yaşadım sağlam üç yıl Yarıp da bir seviyi karnından Yüzlerimle utandım yüzlerimden Tavşanı arabayla avladım
Çok çok bakış karanlıkta
Keçi kanı içen bal-dudaklar bize mi Öldür beni öldür beni Senin yürüyüşün o konduğum kavak
Kırbacım oldun puslu gecelerde
Bu mu bana sevda karası Kaç güvercin kalır hesabı Üç yıl koştum yellim yelalim
Ben şiir yazmasını bilmem
Ama ben bekledim o yazları Kibar gözden yaş gelmez Çok yaşadım çok öldüm.
SEVDALI ASES
Kaç defa İstanbul oldunuz siz adamakıllı Sevdalardan gidip geldiniz ne vakit Yalnızsanız yalnızlığınızda kalın amanın Kaç defa Ases oldunuz siz sabahlardan
Ne vakit köprülerden geçtiniz siz amanın
Kaç defa yanıp söndünüz gençliklerden Bitkinseniz bitkinliğinizde kalın tastamam Kaç defa esmer oldunuz siz ikindilerden Sizin saçlarınız elleriniz kaç Ases Âşıksanız âşıklığınızda kalın amanın Siz ne vakit uzunsunuz adamakıllı Kaç defa İstanbul oldunuz siz akşamlardan.
YAZ BİTTİ
Kızlar yaklaşmayın bana Borçsuz gönülsüz kalayım Martılar örneği fııırt Güzelliğinizi alıp götürün
Sussun kemençeler sussun
Geceler gündüzler donsun Kirlikaranfiller çiçekdağları Bir kıyıda unutulsun
Delikanlılar tekne kazıntıları
Kürek çekmesin yaşam laklakasına Aydınlıkta dolunayda bile At sürülmesin ovaya
Durun rakılar durun
Sarhoşlamayın beni artık Bozulmasın çizgilerim Kiraz aşklarım dağılmasın.
ŞİİRLER ŞİİRİ
Yazdığım şiirler içinde benim Bir tanesi öyle içten, öyle güzel Jale mutlak siz de beğenirsiniz Bir yeri var hele bütün yazılanlara bedel.
Sizsiniz Jale o satırlarda adı geçen
Beyhan sizsiniz, Güzin siz Siz eskiden benim şiirlerime Hep birden girerdiniz.
Siz ki keskin kokuydunuz dünyadan
Yeşildiniz, parlaktınız, tizdiniz Siz aşkın kuvvetiydiniz On sekizinde ve baharda... |
Yorumlar
Yorum Gönder